Five Years into visit by United Nations Special Rapporteur, torture remains widespread
Geneva-Brussels-Ankara-Istanbul, December 9, 2021
On the fifth anniversary of the visit of the United Nations Special Rapporteur on torture, the undersigned organisations denounce that, despite the alleged “zero tolerance to torture” policy by authorities in Turkey, torture continues to be widespread and remains one the most worrying human rights problems in the country.
Five years have passed since the Special Rapporteur on torture conducted his visit to Turkey to assess the prevailing situation and challenges concerning torture and other cruel, inhuman or degrading treatment or punishment. Although the officials in Turkey had stated at the time their commitment to investigate, prosecute and punish those responsible for the use of torture and other forms of ill-treatment, the grim reality on the ground tells a different story. In fact, several regressive measures have been implemented that are considered as a significant backslide in terms of tackling impunity and guaranteeing basic human rights.
A rise in incidents of torture, ill-treatment, and cruel and inhuman or degrading treatment in police and military custody and in prison over the past years has overshadowed Turkey’s earlier progress in this area. This has been due, among others, to the violation of procedural guarantees, long-term custody periods, and wilful negligence that have become a common practice at various levels of the State.
There is also a steady increase in the use of the anti-terrorism law against individuals by public prosecutors. The concept of “terrorism offences”, which is highly problematic regarding its broad and vague definition, has been instrumentalized and misused as a pretext to silence, oppress and criminalize political dissidents. According to the data provided by the Council of Europe, Turkey has the largest population of inmates convicted for terrorism-related offences. The country’s prison population rate has increased by 115.3 percent in the last 10 years; this has led to Turkey having the highest incarceration rate of the 47 Council of Europe member countries in 2020.
The Government of Turkey continues to pursue a repressive agenda even during its fight against the pandemic. When the Grand National Assembly of Turkey passed an early parole law in April 2020 aimed at reducing the inmate population of the country’s overcrowded prisons due to the pandemic, the legislation excluded political prisoners such as politicians, journalists, lawyers, academics and human rights defenders convicted under the country’s controversial counter-terrorism laws.
While the European Committee for the Prevention of Torture (CPT) has conducted three ad- hoc and two periodic visits to Turkey since July 2016, the Government granted permission for publication of only two of the CPT reports identifying ill-treatment in police custody as well as degrading conditions and overcrowding in prisons. The sheer absence of independent monitoring and prevention mechanisms is also evident based on the inability of civil society organisations in Turkey to access places of detention, which has also exacerbated the issue.
The freedom of speech, freedom of association and assembly of opposition politicians, journalists, human rights defenders, and all those who criticise the government’s policies are under constant attack. Dissenting voices continuously face judicial harassment on various grounds for the exercise of these rights.
The rights to freedom of speech and free assembly have been severely restrained through legal restrictions and abusive practices by the authorities, with some groups being particularly stigmatised and marginalised. The authorities have especially targeted women and LGBTI+ groups by banning events, including Pride marches and by endorsing homophobic speeches by senior State officials.
While femicide and domestic violence remain major problems in the country, Turkey’s withdrawal from the Istanbul Convention in July 2021 is a significant setback for women’s and girls’ human rights. Unfortunately, the withdrawal from the Istanbul Convention is not an isolated case in the country. National law no. 6284, which aims to protect the family and to eliminate violence against women, is now being targeted, too. Although official data on numbers are not available, women’s rights groups have reported that hundreds of women are killed annually as a result of domestic violence due to the lack of effective measures.
Torture and ill-treatment by security officers in Turkey have been widely used for a long time now, and Turkey has been repeatedly criticised by international actors for not considering the peaceful nature of the assemblies when policing demonstrations. This is mainly due to the lack of condemnation from higher officials and readiness to cover up allegations rather than to investigate them. The case of the Saturday Mothers is emblematic of the criminalisation of peaceful protests by the authorities.
On the fifth anniversary of the visit of the Special Rapporteur, we remind the authorities in Turkey about the ten benchmarks for zero-tolerance policy on torture and call for urgent and effective action on each of these points. Resetting the anti-torture agenda is a matter of vital importance for a much-needed broader rule of law programme for the country. The current situation in Turkey demands urgent steps to prevent torture and ill-treatment and address impunity. Our organisations, together with the international community, will continue to sustain and reinforce our commitment to an ambitious and credible anti-torture agenda and will continue to report and investigate allegations of torture so that perpetrators are brought to justice.
Centre for Social Support, Rehabilitation and Re-adaptation for Victims of Torture, War and Violence, SOHRAM CASRA
Civil Society in the Penal System, CISST
Foundation for Society and Legal Studies, TOHAV
Human Rights Association, IHD
Human Rights Foundation of Turkey, HRFT
World Organisation Against Torture – Europe, OMCT Europe
Türkiye: Birleşmiş Milletler Özel Raportörü’nün ziyaretinin üzerinden beş yıl geçti, işkence yaygınlığını koruyor
Cenevre-Brüksel-Ankara-İstanbul, 9 Aralık 2021
Özel Raportörün ziyaretinin beşinci yıldönümünde aşağıda imzası bulunan örgütler, Türkiye’deki yetkililerin iddia edilen “işkenceye sıfır tolerans” politikasına rağmen işkencenin yaygınlaşmaya devam etmesini ve ülkedeki en endişe verici insan hakları sorunlarından biri olmayı sürdürmesini kınamaktadır.
İşkence Özel Raportörünün işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalara ilişkin mevcut durumu ve zorlukları değerlendirmek üzere Türkiye’ye yaptığı ziyaretin üzerinden beş yıl geçti. Türkiye’deki yetkililer, işkence ve diğer kötü muamele biçimlerinin sorumlularını soruşturma, kovuşturma ve cezalandırma konusunda taahhütlerini belirtmiş olsalar da, sahadaki acı gerçek farklı bir durumu ifade etmektedir. Aslında, cezasızlıkla mücadele ve temel insan haklarının güvence altına alınması açısından ciddi bir kötüleşme olarak kabul edilen bazı geriye götüren tedbirler uygulamaya konulmuştur.
Son yıllarda polis ve askerin yaptığı gözaltılarda ve hapishanelerde işkence, kötü muamele, zalimane ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele vakalarındaki artış, Türkiye’nin bu alanda daha önce kaydettiği ilerlemeyi gölgelemektedir. Bu durum, çeşitli faktörlerin yanı sıra, devletin çeşitli düzeylerinde yaygın bir uygulama haline gelen usul güvencelerinin ihlali, uzun gözaltı süreleri ve kasıtlı ihmalden kaynaklanmaktadır.
Ayrıca, savcıların terörle mücadele yasasını kişilere yönelik kullanmasında da istikrarlı bir artış var. Geniş ve muğlak tanımıyla oldukça sorunlu olan “terör suçları” kavramı, siyasi muhalifleri susturmak, bastırmak ve kriminalize etmek için bir bahane olarak araçsallaştırılmakta ve suistimal edilmektedir. Avrupa Konseyi tarafından sağlanan verilere göre, Türkiye terör bağlantılı suçlardan hüküm giyen en fazla mahkûm nüfusuna sahip ülkedir. Ülkenin cezaevi nüfus oranı son 10 yılda yüzde 115,3 artmış ve 2020’de Türkiye 47 Avrupa Konseyi (AK) ülkesi arasında en yüksek hapsetme oranına sahip ülke olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, salgınla mücadelesi sırasında bile baskıcı bir gündem izlemeye devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Nisan 2020’de pandemi nedeniyle ülkenin aşırı kalabalık cezaevlerindeki mahpus sayısını azaltmayı amaçlayan bir erken şartlı tahliye yasasını çıkardığında, yasa ülkenin tartışmalı terörle mücadele kanunları kapsamında hüküm giyen siyasi tutuklular, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler ve insan hakları savunucuları gibi siyasi mahpuslar kapsam dışı bırakmıştı.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) Temmuz 2016’dan bu yana Türkiye’ye üç özel amaçlı ve iki periyodik ziyaret gerçekleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti polis gözetiminde kötü muameleyi ve cezaevlerindeki aşağılayıcı koşullar ile aşırı kalabalığı tespit eden CPT raporlarından sadece ikisinin yayınlanmasına izin vermiştir. Türkiye’deki STK’ların gözaltı yerlerine erişiminin olmaması da bağımsız izleme ve önleme mekanizmalarının yokluğunu ortaya koymakta ve bu sorunu daha da kötüleştirmektedir.
Muhalif politikacıların, gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve hükümetin politikalarını eleştiren herkesin ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü sürekli saldırı altındadır. Muhalif sesler bu hakkın kullanılması nedeniyle sürekli olarak çeşitli gerekçelerle yargının taciziyle karşı karşıya kalmaktadır.
İfade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü yetkililer tarafından yasal kısıtlamalar ve suistimal edici uygulamaları ile ciddi şekilde kısıtlanmıştır ve belirli gruplar özellikle damgalanmış ve marjinalleştirilmiştir. Yetkililer, Onur Yürüyüşleri gibi etkinlikleri yasaklayarak ve üst düzey devlet yetkililerinin homofobik konuşmalarını onaylayarak özellikle kadınları ve LGBTI+ gruplarını hedef almıştır.
Kadın cinayetleri ve aile içi şiddet ülkedeki başlıca sorunlar olmaya devam ederken, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi kadın ve kız çocuklarının insan hakları açısından önemli bir gerilemedir. Ne yazık ki, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, ülkede münferit bir durum değildir. Aileyi korumayı ve kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan 6284 sayılı kanuna karşı da bir saldırı vardır. Rakamlarla ilgili resmi veriler bulunmamakla birlikte, kadın hakları grupları, etkili önlemlerin alınmaması nedeniyle her yıl yüzlerce kadının aile içi şiddet sonucu öldürüldüğünü bildirmiştir.
Türkiye’de güvenlik görevlileri tarafından işkence ve kötü muamele uzun süredir yaygın bir şekilde kullanılmaktadır ve gösterileri polis aracılığıyla kontrol ederken toplantıların barışçıl yapısını dikkate almadığı için Türkiye uluslararası aktörler tarafından defalarca eleştirilmiştir. Bunun başlıca nedeni, üst düzey yetkililerin bu uygulamaları kınamaması ve iddiaları soruşturmak yerine örtbas etmeye istekli olmalarıdır. Cumartesi Anneleri davası, barışçıl protestoların Türkiye’deki yetkililer nezdinde suç sayılmasının simgesidir.
Özel Raportörün ziyaretinin beşinci yıldönümünde Türkiye’deki yetkililere işkenceye karşı sıfır tolerans politikası için on kriteri hatırlatıyor ve bu noktalardan her biri için acil ve etkili eylem çağrısında bulunuyoruz. İşkence karşıtı bir gündemin yeniden masaya getirilmesi ülke için çok ihtiyaç duyulan daha geniş bir hukukun üstünlüğü gündemi için yaşamsal öneme sahip bir meseledir. Türkiye’deki mevcut durum, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi ve cezasız bırakma sorununun üzerine gidilmesi yönünde acil adımlar atılmasını gerektirmektedir. Örgütlerimiz, uluslararası toplumla birlikte, azimli ve inandırıcı bir işkence karşıtı gündeme olan bağlılığımızı sürdürmeye ve güçlendirmeye devam edecek ve faillerin adalete teslim edilmesi için işkence iddialarını rapor etmeye ve araştırmaya devam edecektir.
İşkence, Savaş ve Şiddet Mağdurları için Sosyal Yardımlaşma, Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi, SOHRAM CASRA
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, CISST
Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, TOHAV
İnsan Hakları Derneği, İHD
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, TİHV
İşkenceye Karşı Dünya Örgütü – Avrupa, OMCT Avrupa